İnsanlar varlıklarının
başlanıcından itibaren daha üst ve üstün varlıklara/varlığa
inanma ihtiyacı duydular. Bu son derece insani güdüsel duygulardan
kaynaklansa bile insanların topluluk halinde idare edilebilmelerinin
de yolu kurallar belirleyip bu belirlenmiş yasalar dahilinde bir
toplumsal hiyeraşi sunmaktan geçiyordu. Ancak kuralların başka
bir insan tarafından belirlenmesi anlamsız olurdu bu sebeple insan
üstü vasıflı varlıklarla ilişkilendirilmeliydi. Biz burada
tarihi yaratıcıların ya da Tanrı'nın tamamen dünyevi
ihtiyaçları karşılamaya yönelik insanlar tarafından oluşturulan
yapay profiller olduğunu vurgulamak istemiyoruz. Aslında bu durum
din sosyolojisi, felsefe ve din felsefesiyle alâkalı disiplinlerin
ilgi alanlarına girmektedir. Ancak bazı ritüellerin, dinlerin,
ilâhi varlıkların misyonlarının dışında veya ötelerinde
tanımlanmaları çok olasıdır. İşte bu durumda inancın, imana
dönüşme mefhumu ortaya çıkmaktadır. İnsan saf duygularla
inanabilir, ancak iman noktası artık dogmaların bile kayıtsız
olarak kabul edilmesini içerir. Bu eşikten sonra ise kutsal varlık
ya da ilâhi varlıklar adına tatbik edilmek istenilen her uygulama
meşru görülmektedir. Günümüzde bilgi teknolojilerinin
yaygınlaşmaları insanlarda farkındalık katsayılarını
yükseltti. Beş bin sene öncesinde yaşayan insanlar için çok
karmaşık görülen bazı problemler günümüzde ki insanların
yaşantılarında önemsiz bir ayrıntı olarak hükmünü
sürdürmektedirler. Ancak inanç-iman ilişkisinde henüz rasyonel
bir kavrama ve aktarma becerilerinin oluşamaması bu durumun
istismar edilmesinin yanında sosyal ve teknik olanaklar ne denli
gelişse bile kutsal kavramına yaklaşımda fanatikliğin belki de
kalıtsal olduğundan kaynaklandı.
New Age, bu zaman diliminde klasik
dinsel kurallar ve öğretiler hatta klasik yaratıcı kavramı
yerine ikame edilmek istenilen imani koşulları içermektedir. İmani
koşul olmasının sebebi, New Age mensuplarının geleneksel
öğretileri yaşam ve evrenin doğasıyla çelişkili olarak
addetmelerine rağmen mensubu oldukları yeni akımlara olan
düşkünlüklerinin bir kademeden sonra artık sorgulamak yerine
emanet etmek/adamak kavramlarına dönüşmesinden dolayı aslında
bu yeni akımların da belki eksik ya da hatalı yönleri çok kolay
biçimde kabul edilmiş olunmaktadır. New Age inanç ve yaşam
biçimi adında ki ''Yeni'' kavramıyla geleneksel otorite dışında
olduğunu ilân ederken aslında esin kaynağı olarak tarihi
kayıtlara başvurmaktadır. Kimi zaman Hint paganizmi, Mısır
öğretileri ya da Kayıp Kıta bağlantılı sistemler olarak
karşımıza çıkan New Age'in popüler bir dalı da dünya dışı
yaşama ilgi duyan bölümüdür. Daniken'in Tanrılar'ın Arabaları
romanı belki de bu alana en büyük katkıyı yaptı çünkü bu
romanı aynı ya da farklı yazarların romanları izledi ve bir
müddet sonra geleneksel Tanrı ve Melekler yerlerini Uzaylı Atalara
bırakmış oldular. Tarihi tabletler, mitler, yazmalar ise bu
teoriye en kuvvetli deliller olarak sunuldular. Biz, bu delilleri
savunmak ya da çürütmek amacında değiliz çünkü bu yöndeki
bir teşebbüs tamamen farklı bir amaca hizmet edecektir. Ancak
günümüzdeki gelişmeleri tarihi en önemli kayıtlar eşliğinde
yorumlayabilirsek sağlıklı bir sentez çıkartabileceğimizi
düşünmekteyiz.
New Age'in, insanlar ve uzaylı atalar
ile ilgili popüler dillendiricileri bugün cemaatleşme yoluna giden
RAEL grubudur.
Gökten gelen yaratıcılar tarafından
yaratıldığına inanılan Elohim, Sumer inancındaki Anunnaki ile
benzerlik gösterir. Sumer döneminde de Anunnakilere kesinlikle
tapılmamıştır. Bu varlıklar insanlara göre daha üstündürler
ancak insanlığa da yol gösterecek birer öğretmen misyonunu
üstlenmişlerdir.
Anunnakiler |
Yalnız burada Elohim hususu üzerinde
durmamız gerekiyor. Çünkü RAEL grubu bu tanımı çoğul anlamda
kullanmıştır. Elohim ise hatırlanacağı gibi Yahudilerin ilk
ilahları olarak karşımıza çıkmaktadır. İbranice'de, El tekil
bir ifadeyken, Elohim ise çoğuldur ve Tanrılar Meclisi'ni
tanımlamaktadır. Fakat bu öğreti sabit değildir çünkü bir
müddet sonra Elohim, Yahveh haline dönüştürülecektir. Kavramsal
anlam bakımından Elohim öğretilerdeki değişmez ve benzersiz
Tanrı'ya daha yakın bir kavramı ifade etmektedir. Bu ilişkiyi
daha derin olarak incelemek istediğimizde Elohim'in büyük bir
meclisi yönettiğini kabul edebiliriz. Buna karşın Yahveh diğer
tanrılardan biridir. Aslında daha M.Ö.930 yılında bölgedeki
krallık İsrail ve Judah olarak ikiye ayrılmıştı. Buna göre
Kuzey'in dini Elohim'in, Güney'de ise Yahveh'ci inanç hakimdi.
Fakat zamanla Yahvehci gelenek İbrani İnancı'nı etkilemeye
başladı benzersiz Elohim, Yahudiler'in Tanrısı olabilmek için
onları Mısır'dan çıkartacaktı. Bu andan itibaren Elohim'in
yerini özellikleri insana daha çok benzeyen ve neredeyse paganik
bir demirgious olan Yahveh alacaktır.
Kavramlar üzerinde bu denli durmamızın
sebebi RAEL grubunun dünya dışı bir temas için İsrail'den
elçilik talep etmesidir. Bugün ki İsrail açıkladığımız üzere
tarihi Yahudi paganizminin mahalli Tanrısı Yahveh'ye iman üzerine
kuruludur. Oysa RAEL grubu muhatap olarak Elohim'i kabul etmiştir. O
hâlde grubun amacı ile İsrail'in şeriat alt yapısı birbirlerine
uymamaktadır ve bu grubu İsrail'in topyekün desteklemesi söz
konusu olamaz. RAEL grubuna göre Elohim ve yaratıcıları her ne
kadar dünya dışı varlıklara dayanan bir öğretiyi benimseseler
bile tarihi olarak Elohim, Yahveh'e göre daha kudretli, evrensel ve
benzersiz bir yaratıcyı ifade etmektedir.
YAHWEH |
Burada belirteceğimiz önemli bir
husus ise RAEL grubunun saygı ve hayranlık duymalarına rağmen
evrensel ataları birer ilâh olarak kabul etmemeleridir. Çünkü
RAEL grubu kendilerinin ateist olduklarını manifestolarına
eklemişlerdir.
Ancak geleneksel dinsel literatürde
geleneksel uyarıcılar yani peygamberler, RAEL grubu tarafından
tanınmakta ve göksel varlıkların kahinleri olarak
sunulmaktadırlar. Bu görüş klasik ezoterizmden çok farksız
değildir çünkü ezoterizmde genel olarak aynı görüşe
katılmaktadır. Tabi bu uyarıcıların birer kahin olmaları
aslında misyonlarını da etkiler çünkü teorinin devamı
peygamber olarak ekseriyetle tanımlanan kişilerin, Mavi Irk mensubu
olduklarından ve ünümüze kadar uzanan cemiyetleri var
ettiklerinden bahsetmektedir. Merovenj Hanedanlığı, Gül Haç
Örgütü ve Alşimizm gibi yapılanmalar göksel atalar kültüyle
oldukça yakından ilgilidir.
RAEL'in kelime olarak IS RA EL ile olan
benzerliği ise dikkat çekicidir. Eski Ahit, Yakub'un Tanrı ile
karşılaşması ve güreşip yenişememeleri neticesinde bu ismin
Tanrı tarafından verildiğini anlatmaktadır. Ancak mesele bu kadar
basit olmayabilir. Çünkü İbranilerin yaşadıkları sürgünler
ve kültürler arası etkilenmeler neticesinde farklı tanrıları
benimsemeleri en azından bu tanrılara has özellikleri sürdürmeleri
çok olasıdır.
IS, Tanrıça İsis'den gelmektedir.
Aslında çeşitli kültürlerdeki Venüs, İnanna, Artemis, Kibele;
İştar ile aynı varlıklardır. Bu kült bereket demektir fakat
hasatın elde edilebilmesi için kimi zaman oldukça kanlı
ritüellerin sergilenmeleri gerekmektedir. Örneğin Anadolu'da
Tanrıça Kibele için erkeklerin cinsel oranlarının bir
parçalarını kesmeleri ve kanlarını toprağa katmaları ürün
alınabilmesi için lüzumlu geleneklerdendi.
İSİS |
İştar/İsis kültüde benzer
ritüellere sahiptir ve tam bir uyanış için kocası Baal ile
çiftleşmesi için insanlar tarafından bu yönde bir hazırlama
safhası gereklidir. Ne ilginçtir ki Baal Eski Ahit'te karşımıza
çıkar ve Yeremya'da ''Çocuklarını Baal'a kurban etmek için
sunak yerleri hazırlanırdı'' ifadeleri geçer. Baal, boynuzlu
olarak tasvir edilir aslında boynuz demonik varlıkların
sembolüdür. Böyle bile olsa esas simgesi Öküz'dür ve bu tohumu
yani ''Kozmik Tohumu'' ifade eder. Bu haliyle RAELYAN gibi günümüz
oluşumlarının öne sürdükleri teorilerle tutarlılık
göstermektedir. Hulasa İS RA EL 'de ki ilk hecenin kaynağı bu
öğretidir. RA, Mısır'ın göksel babası ezoterik öğretide
Mu'nun bilgesini temsil eden ve Mısır'a göç eden kutsal varlığı
tanımlarken EL, Kenanlıların Gök Tanrısı'dır. Aslında İS RA
EL adı nasıl ki tam anlamıyla melez bir mezopotamya paganizmini
ifade ediyorsa, şu andaki İsrail Tanrısı ise bu durumdan oldukça
uzak milliyetçi bir İbrani görüşünü yansıtmaktadır. O hâlde
RAEL ve benzeri grupların çabalarının sonuçları ne olursa
olsun, günümüz İbrani Paganizmi ile örtüşmeleri beklenemez. Bu
konunun üzerinde durmamızın sebebi bu yöndeki New Age
yapılanmalarının İbrani merkezli siyaset ve teolojiyi derinden
sarsacağı hatta yıkacağı yönündeki görüşü savunmamızdan
ileri gelir. Çünkü bu durumda Ortadoğu ve Dünya'da ki siyasi ve
ekonomik yapı değişecektir. Bunun şu an için olumlu veya olumsuz
tesirini bilemiyoruz. Fakat Anunakiler gibi Düşmüş Melekler
kavramından beslenen yapıların yine bu kavramı tarihi geçmişinde
bulunduran İbranilerle gelecekte ortak bir amaçta buluşamayacağını
düşünüyoruz. Aslında J. Van Helsing, yazdığı kitabında
Pegasus takım yıldızında Markab isimli bir güneş sisteminin
bulunduğundan bahsetmekteydi. Bu gezegende yaşayanlar güneşleri
sönmek üzereyken başka gezegenler aramışlar ve temsilcilerini
dünyaya göndermişlerdir. Bu üstün teknolojili varlıklar,
sundukları imkanlar karşılığında Tanrılaştırılmışlar ve
bu payeyi veren halk ile Ahid yapmışlardır. Buna göre
Markabyalıların hizmetkârları bu halk olacaktır çabalarıyla
dünyanın kontrolü Markabyalı liderlere geçecektir ve neticede bu
halk dışındakiler yok edilecektir. Anlaşılacağı gibi kitaba
göre bu halk Yahudilerdir. Hûlasa bu teoride göksel babalardan
bahsetmektedir ancak Yahudileri bu varlıkların sadık hizmetçileri
olarak tanımlamaktadır. Bu, Yahudileri aşağılamaktan ziyade
yaşamaya devam edecekleri tek halk oldukları için kudret biçmekle
ifade edilebilir. Görüldüğü gibi bu teori, daha mahalli bir
anlam içermektedir ancak RAEL gibi grupların öğretileri ırklardan
bağımsız olarak evrensel bir paydayı işaret etmektedir. Bu
sebeple, bu İbrani Fantazyasına göre umuma açıktır bu durum
öğretiyi daha sık güncelleyebilecektir ancak evrensel boyutu
durumu sebebiyle daha güçlü ve kalıcı olacaktır.
RAELYANLARIN
yalnızca 2035 öncesinde kozmik bir karşılaşmaya
endekslendiklerini düşünmek eksik olacaktır. Her ne kadar
klonlama ile ilgili Clonaid ile bire bir resmi bağlarının
olmadıklarını vurulasalar bile RAELYAN bir doktor olan Brigitte
Boisselier öncülüğünde bu merkezin
kurulduğundan ve faaliyette olduğundan bahsetmektedirler. Merkez,
kısır, HİV oldukları için çocuk dünyaya getiremeyen ya da ya
da istenilen standartlara göre klon teknolojisiyle çocuk sahibi
olmak isteyenlere çözüm sunacağını iddia etmektedir. Bu durumda
varlığını kozmik tohumlamaya dayandıran yapıların gen ve
klonlama uğraşlarından vaz geçmeyeceklerini geleneklerine uygun
olarak hibrit canlılardan müteşekkil bir popülasyonla aslında
alışılaelmiş dünya yapısını aşındıracakları oldukça açık
görülmektedir.