17 Kasım 2017 Cuma
TÜRKİYE İSRAL EVANJELİZM ÜÇGENİNDE: YENİ DÜNYA SAVAŞININ KOMUTA MERKEZİ İSTANBUL'DUR
16. Yüzyılda Papalığa karşı bayrak açanlar Protestanlığı kurdular. Aslında dinler yönetsel eylemlerin yönlendiricisiydi öyleki zamanla bazı hristiyan hükümdarlar Konsil Teorisi olarak adlandırılmış bir yöntemle kimi zaman Papa'dan farklı bir kararı konsillerden çıkartma yoluna gidiyorlardı. Bu durum daha sonradan Papalık tarafından kontrol altına alınmıştır. Yani protestanlık gerçekten bir ihtiyaçtan mı doğmuştur yoksa bir takım çıkar gruplarının Katolizme karşı geliştirdikleri kaotik komplo mudur? bu husus halen tartışma konusudur. Protestanlık katolizme göre daha liberal tonlu görünsede protestanlık içerisinden doğan evanjelis ekol oldukça muhafazakârdır. Fakat bu tutucu bir tassubi akım olmaktan çok farklıdır. Kutsal kitap temel olduğundan okumak ve yazmak mecburidir. Bu sebeple evanjelisler okuma yazma öğretiminde kurslar açmışlar, dersler vermişlerdir. Dini eğitimin yanında felsefi ve fenni müspet ilimlerede oldukça önem vermişlerdir. Çünkü Amerikan halkının kurtuluşu kendilerine bağlıdır bunun için ise imani olduğu kadar entellektüel birikiminde oldukça kuvvetli olması gerekir. Amerika'nın kurtuluşu kadar dünyaya nizam vermeside Belirlenmiş Yazgı teorisi olarak evanjelis sistemde yer bulur . Bu teori Kuzey Amerika kıyımlarının ve Küba, Filipinler, Meksika çıkarmalarının dayanağını oluşturmuştur. Yine 1840 pasifik yayılmacılığına meşruiyet "Belirlenmiş Yazgı" teorisinin neticesiyle sağlanır. Tamamiyle Tevrat esinlenmeli teori seçilmiş İsrailoğulları ve Arzı Mevud'un Protestanlığın bir kolu olarak Amerikan siyasetine uyarlanmasından başa birşey değildir. Burada belirtmek gerekirki İsrailoğulları teolojik literatürleri gereği seçilmişliklerine iman ederler. Bu seçilmişliğin sebebi Tanrı'nın İsrailoğullarına sevgisi ve atalarına verdiği sözün gereğidir. Ahitleşme İbrahim Peygamber ile başlar fakat bu basit neredeyse tek taraflı bir sözleşmedir. Ahitleşme Musa Peygamber ile daha detaylı bir hal alır çünkü bu sefer On Emir ile Musevi şeriatı benimsenmiş ve İsrailoğullarının uyması istenmiştir. Zaten Musa öncülüğünde Mısır'dan çıkış artık seçilmişliğin tescili olmuş ve kabul edilen kutsal soy Yakup Peygamber aracılığıyla günümüze değin intikal etmiştir .
Evanjelisler kutsal ruhun çabasıyla gönüllerinin döndürüldüğü imanı ikinci doğum olarak görürler bunun gereğide eğlence ve boş zevkler yerine ihtiyatlı bir hayatı tercih etmişlerdir. Evanjelisler Amerikan halkının seçilmiş olduğuna iman ederlerken bu sebeple askeri, politik ve ekonomik yayılmayı hak telakki ederler.
Onlara göre Amerika'nın kuruluşuda İsrail'in kuruluşu misali Tanrısal buyruğun gereğidir. Burada bir parantez açmak gerekiyor. Abd'nin kuruluşu 18. Yüzyıl iken İsrail'in kuruluşu 1948'dir. Nasıl olurda 18. Yüzyılda kurulan bir devlet 1948'de kurulan devletten feyiz almış diye sorulabilir. Fakat şimdiki İsrail tarihte kurulmuş olan üçüncü İsrail'dir. İlk İsrail Babil Kralı Nebukadzender tarafından yıkılmış ve 430 yıllık Mısır sürgünü yaşanmıştır. İkinci İsrail Devleti M.S. 70'de Romalı Titus tarafından yıkılmış ve 70 yıllık Babil sürgünü yaşanmıştır. İşte Amerika'nın kuruluşunu örnek aldığı İsrail bu devletlere tekabül etmektedir. İsrailoğullarının sürgüne tabi tutulmalarıda unutulmamış Amerikan Mühürü tasarlanırken, Franklin ve Jefferson tarafından Nil'den geçen İsrailoğullarını temsil eden figürler tavsiye edilmişti. Abd'nin kuruluşu ile İsrail arasında paralellik kuran evanjelislerin bu inancı aslında tamamiyle Tevrat esinlenmesidir.
Yayılmak istediği toprağı Vaad Edilmiş olarak gördüğünden Küba, Filipinler, Kuzey Amerika istila ve yayılma hareketleri meşru telakki edilmiştir. Evanjelislerin dış politika argümanı siyonizm ile bazı ölçülerde örtüşür. Onlarda Ortadoğu merkezli dünya savaşına ve Büyük İsrail'in hayata geçirilmesinde hemfikirdirler. Fakat filmin koptuğu nokta Mesih'in kimliği ve kurtuluşa ereceklerin kategorisidir. Siyonist görüş Mesih'i Kral Davud soyundan beklemektedir. Çünkü onlar İsa Peygamber zamanında büyük acılar çektiklerini öne sürerler. İsa Peygamber bekledikleri manada asla bir birleştirici olamamış uysal bir öğretmenlik vazifesi görmüştür. Oysa Mesih savaşçı, hükümdar ve İsrailoğullarının düşmanlarını ezecek nitelikte olmalıdır. Yine evanjelisler kendileriyle beraber ancak tevbe edecek 144 bin Yahudinin Tanrı Krallığına ereceğine inanırlar. Bu da siyonist bakış açısı ile uyuşmayan durumdur. Evanjelis ekol kıyamet savaşları evvelinde Yeni Ahit kaynaklı bazı kehanetlerin gerçekleşeceğine iman ederler.
Onlara göre Fırat nehri kurumalı Kuzey'den gelen ordular Ortadoğu'da kan dökmeli, Paneas nehri kızıl renkte akmalı Süleyman Tapınağı yıkılmalı ve Armageddon savaşı yaşanmalıdır. Bu kehanetler aslında gerçekleştirilme zemini bulmuştur. Kuzey orduları Rusya olarak işaret edilmektedir bugüne baktığımızda ise Rusya Ortadoğu'ya yerleşmektedir. Paneas Ürdün civarında bulunmaktadır yani bu Ortadoğu coğrafyasında sınırsal değişiklikleri ifade eder.
Yine Babil denilen bugün ki Irak'ın önemi Tevrat'ta pek çok kez bildirilir. Bu önemli ülke bu sebeple işgal edildi ve bölündü. Bağdat'ta açılan Evanjelis kiliselerin sayısı sekizi buldu. Kutsal Metinler Ortadoğu ile bu denli alâkadarken hegomanik işgalin sadece Irak ile sınırlı kalması beklenemez. Ortadoğu denilen coğrafyada hemen her ülke bundan nasibini alacaktır. Kitlelerin özgürleşmesi gibi oldukça popüler bir propaganist söylem üzerinden her ülkenin hassas etniki ve mezhebi yapıları itinayla gündeme getirilmiştir ve getirilecektir. Aslında geçmişte İmparatorlukların parçalanıp Ulus Devletlere dönme evreleri ve bugünün merkezi devletlerinin parçalanıp küçük yapılı serbest ticaret ve güç savaşları yapılan ülkeleri haline gelmeleri benzer süreçler teşkil etmektedir. Aslında amaç kutsal kehanet ve semavi kitaplarda aktarılanların nasıl gerçekleştiğini anlatmaktan ziyade mit, mitoloji ve dini referans kullanılmak koşuyla tasarlanan düzene bir meşruiyet sağlamaktan başka birşey değildir. Kimseyi ulus ötesi şirketlere ait bir proje için kolay kolay harekete geçiremezsiniz fakat özellikle dini argümanlardan faydalanarak oluşturulan bir sistemi ilahi düzenin gereği olarak kolayca benimsetebilirsiniz.
Bu benimsetmenin oldukça cazip yöntemlerinden biride film sinema endüstrisidir. Özellikle Hollywood merkezli endüstri son yıllardaki filmlerinde işlediği konularda beşeri fıtrat dışı bilimsel ilerlemeyi ve teknolojiyi yakalamış insanlığın adeta yaratıcı hüviyetine soyunduğunu vurgulamaya başladı. Bununla birlikte kıyamet savaşları, istila senaryoları ve beklenen kurtarıcı konulu yapımlar oldukça öne çıkartıldı. Bunlara en önemli örneklerden bir tanesi Geride Kalanlar filmiydi. Bu yapıt oldukça önemliydi çünkü evanjelis ekolün beklediği Mesih'in ikinci kez gelişini ve kendisine iman edenleri göğe yükseltişini bu kadar açık ve net ifade eden bir yapım olmamıştı. Arınma Gecesi serileri ise ilk kez Günahta Arınma prensibini bu denli net ifade eden günah işleme özgürlüğünü dini itikat gibi sunmanın yanında güçlü ve zengin olanların hakim olacağı bir düzen tahayyülü belkide Ortadoğu işgallerinin meşruiyetine mesaj gönderecek bir çalışma olmuştu. Evanjelizm, protestanlık, din çekişmeleri ve bunları anlatan eserlerden müteşekkil bir dünya Türkiye'nin hazırlık katsayısını yükseltmesi gerektiğini gösteriyor. Çünkü er ya da geç her inancın kesişim noktası Türkiye olarak beliriyor.
Türk siyasi mekanizması geçmişte protestanlığa oldukça hoş görülü yaklaşmıştı. Protestanlığın kurucusu Martin Luther'in Türkler hakkındaki olumsuzluk ve hakaret içeren ifadelerine rağmen Türk devlet sistemi asla duygusal davranmamış ve katolizme karşı protestanlığı devamlı kollamıştır. Bugün Berlin Türk Şehitliğinde Luther'in koruyuculuğunuda üstlenmiş Türk akıncıların kabirleride bulunmaktadır. Düşünce adamlarından din adamlarına engizisyonuyla muhalif herkesi ezen geçen dönemin hakim hırıstiyan otoritesine karşı bir mezhebin tutunabilmesi kendi olanaklarıyla mümkün olamayacak bir durumdur.
Katolizim şii ittifakıda bu yıllarda bu mecburiyetten doğmuştur. Yahudiler ile de tarihsel olarak herhangi bir sorunu bulunmamasına karşın modern Türk siyasi tarihi genelde yahudi karşıtlığı üzerinden kurgulanarak adeta katolizmin tezlerini destekledi. Buna karşın son zamanlarda Hollanda ve Almanya merkezli protestan lobilerin Türkiye karşıtı tutumları teolojik siyasetin hangi noktasına gelindiği hususunda düşündürmeye başladı. Evet protestan kiliseler boşalmıştı fakat Vatikan'ın prestij ve otoriteside artık sorgulanmaktaydı. İlk defa bir Papa istifa ettirildi ve şimdiki Papa'dan sonra Aziz Malaki kehanetlerine vurgu yapılarak başka bir ruhani önder gelmeyeceği dillendirilmeye başlandı.
Kehanetlerin akıbeti hırıstiyan teolojisinin iç unsuru olmakla birlikte Papa Francis'in latin kuşağından seçilmesi katolizmin İspanya İtalya ve Fransa'dan sonra kalesi durumunda bulunan Güney Amerika kuşağını motive ve din çekişmelerinde Vatikan'ın yarışı bırakmayacağının göstergesidir.
Ortadoğu merkezli kıyamet savaşının bir an önce başlatılması gerekiyor. Çünkü inanç temelli lobiler bu yönde girişimlerini hiçbir zaman eksik etmediler. Bu yüzden protestan kaynaklı evanjelisler giderek hızlandılar. Çünkü daha Suriye bile tasfiye edilemedi. Oysa en geç 2018'e kadar istenilen bütün sınır değişiklikleri gerçekleştirilmeli ve bu yüzyıl bitmeden dünya nüfusu yarım milyar kişiye indirilmeliydi. Protestan lobi ısrarla bir ortadoğu komutanlığı fikri üzerinde duruyor çünkü ancak bu şekilde sünnilik belirli bir derecede sistemli bir orduya kavuşabilir. Bunun neticesinde de Kabe savaşları ile dünyanın yeni yönü tayin edilmeye çalışılacak. Kanımızca ülkelerin istikrarsızlaştırılması projesinde İran, Çin Rusya Hindistan güzergahı izlenecek. Parçalı devletlere hamilik edecek bölgesel yedi veya on federasyonun yeni tehdit algısıda dünya dışı gelişmelere çevrilecek. Çünkü lobiler her daim bir tehdit kurgulamak zorundalar.
Ortadoğu'da ki mühim değişiklikleri bir anlamda İsrail ekolüde istiyor fakat Mesih'in kimliği, hüküm süresi, somut dünya soyut dünya tanımlamaları protestanlardan ya da evanjelislerden farklılık arz ediyor. Türkiye ise hala teolojik çalışmalar sürdürmüyor. Kimin papa olması gerektiği ile ilgilenmiyor, ibrani kaynakları incelemiyor, evanjelislerin propaganda merkezlerini deşifre edemiyor. Türkiye'nin son yıllarda bir dönüşüm yaşadığı ve gelişme gösterdiği muhakkak olmakla birlikte inanç savaşları ve yaklaşan yeni dünya savaşına hazırlıksız yakalanma ihtimali oldukça ürkütücü bir gerçeğide göstermiş oluyor.
Türkiye yalnızca İslam ya da sünni dünyanın değil bütün inançların merkezi ve kaynağı olduğunu bilerek güven ve farkındalıkla hareket etmelidir. Paganist inançlarda, dinlerde ya bu topraklarda hayat buldular ya da bu topraklar üzerinden tanımlanıp yayıldılar. Dolayısıyla devlet nezdinde teolojik bir birikimide edinmek şart olmaktadır.
Bunun dışında Türkiye her bölge ile temasını sürdürmeli. Ancak bir parçada oyuna dahil olarak diğer dinlerin ve mezheplerin çekişmesinden yararlanmalı. Sünnilik ve alevilik arasında pek fark yoktur buna karşın katolizm evanjelizm ve yeni dönemim museviliği ciddi ayrılıklar içerir. Ancak bu farklılıklar yansıtılmıyor ve yumuşak güç savaşları biçiminde kendisini gösteriyor. Dolayısıyla derin ayrılıkları bulunmayan iki mezhep üzerinden yıllarca oyalanan Türkiye, ciddi ayrılıkları bulunan diğer inançlardan neden yararlanmasın ya da yeni bir yorumda bulunmasın ? Fakat bu yararlanma asla inançları küçümseme, inançlara cephe alma ya da farklı itikatlardaki kişilere düşmanca muamele şeklinde olamaz. Türkiye'nin teo stratejisi inanç misyonerliğinden ziyade sınırları dışında menfaati doğrultusunda farklılıklardan yararlanmak ancak sınırları dahilinde her inancı bir zenginlik kabul etmek doğrultusunda olmalıdır.
Türkiye için ortadoğu ve avrupa vaz geçilmezdir. Yeni dünya savaşının ahantarını ve belkide holografik Mesih planının tarihini kendi atacağı adımlarda aramalıdır.
Abd bugün evanjelizmin kalesidir fakat Türkiye'nin de müttefikidir. Abd ile ilişkilerin kopartılması mümkün değildir o halde yapılması gereken yahudi lobileriyle ilişki geliştirmek ve bu mekanizmaları gerektiğinde birbirleri yerine ikame etmektir. Yahudi lobisi ile evanjelizm aynı şey değildir ve aralarında ihtilaf vardır. İki grubun öncelik sıralamaları farklıdır. İsrail'i var eden protestan siyaset zamanı gelince onu ortadan kaldırmayıda bilecektir. Çünkü petrol misyonunu tamamladığında artık İsrail'in güvenliği söylemi bir kenara bırakılacak belki İsrailoğullarının seçilmişliği sorgulanacak ve İsrail'in kendi ayakları üzerinde durması beklenecektir. Fakat evanjelis ekol ile İsrail bakışının örtüştüğü husus ise ortadoğunun küçük ve istikrarsız devletlerden oluşmasıdır. Bu devletlerin akıbeti kimin hamiliğinde çizilecek sorusunun yanıtı olarak Türkiye cevabı verilebilir. Parçalı bir ortadoğu federasyonuna kanat gerecek Türkiye İsrail ikilisi katolikler tarafından desteklenmeyecektir. Evanjelisler ise bunu bir yere kadar destekleyeceklerdir. Netice itibariyle ana merkezden yönetilecek dünya devleti planına yaklaşılmaktadır. Lobilerin çekişmeleri merkezin kumandasının kimlerde olacağıdır.
Donald Trump'ın Kudüs merkezli İsrail projesi yahudilere bırakılmış bir İsrail'den ziyade Beyaz Amerikalıların yöneteceği bir yapı olarak tasarlanmıştı. Ya da Amerikan milliyetçilerine böyle bir mesaj verilmek istendi.
Ancak yönetimdeki evanjelislerin ağırlığı ile yeniden İsrail politikası yönünde bir rotaya yönelmiştir.
Abd'nin ve İsrail'in Kudüs projesi bulunmakla beraber katolik, tarihi krallık Habsburg'ların varisi Otto Van Habsburg'un demeci de Kudüs'e vurgu yapmaktaydı. Habsburg ''Kudüs Kralı olarak ölmek istiyorum'' diyordu. Dileği gerçekleşemedi fakat katoliklerin Kudüs'e olan ilgileri oldukça açıktı.
Kudüs'ün manevi hattı ise İstanbul'a dayanmaktadır. Armagedon'un önemli mevkilerinden Kudüs'ün koruyucu kenti ancak İstanbul olabilecektir.
GÖKSEL DİNLERİN VE EZOTERİK ÖĞRETİNİN DOĞDUĞU TOPRAK: TÜRKİYE - 1
Araştırma Dizisi
Paganizm latince paganus sözcüğünden
gelen köye ait manasındadır. Hrıstiyanlık, Roma
İmparatorluğu'nun kabulüyle şehirlerde daha hızlı yayılmaya
başlayınca eski dinlerini sürdüren köylüler paganus olarak
tanımlanmıştır.Günümüzde ise paganizm doğa tabanlı eski
inançları anlatmak için kullanılır. Araştırmacılar pagan
düşüncesinin evrimini üç bölümde incelemektedirler.
Paleo Paganizm, Roma'ya kadar yaşayan
inançları içermektedir. Mezo Paganizm, Rönesans'tan 19. yüzyıla
kadar eski inançların canlandırılmasına dayanır ve ezoterik
örgütleride dahil eder. Neo paganizm ise eski paganların yolunun
günümüzde takip edilmesidir. Gerçi bu takip belki çok az kişinin
yaşam tarzları haline gelmiştir. Doğa ile bütünleşme ve
kendine yettiği kadar tüketme felsefesi ultra kapitalist sistemle
bağdaşamayacak bir durumdur. Öyleyse günümüzde önemli
şehirleri ve merkezleri donatan pagan heykelleri, pagan öğretileri
ve ezoterizmle harmanlanmış topluluklar neo paganizmden ziyade New
Age İnanç sistemi yaratabilmenin araçlarıdır.
Pagan, Dünya'da ve Evren'de olan her
formun tanrısallığın kutsal bir tezahürü olduğuna buna saygı
duyulması gerektiğine inanır. İnsan için dünyanın nesneleri
kutsallığın tezahürü olduğuna göre yaptığı eylemlerde
kutsal ile uyumludur tezahürün tekrarıdır. Bu tekrar kendini en
çok yerleşim ve ritüel yerlerinde göstermektedir. Eski yerleşim
yerlerinin seçiminde yaşamsal kaygılar olduğu kadar kutsal olan
ile bağlantıda önemli rol oynamıştır. Bu sebeple nehir
kenarında, elverişli bir coğrafik yapıda yaşamsal kaygılarla
kurulan şehrin, şehirdeki sembol merkezin /tapınak gibi/
kutsallaştırılması mümkündür ve bu sosyal psikolojiye dayanır.
Tanrı figürleri birçok kültürde
var olmasına rağmen Neolitik dönem sonuna kadar Tanrıça
fifürleri kadar yaygın olmamış ama Anadolu'da ikiz figürler
Tanrı Tanrıça figürleri çoğalmıştır. Mezopotamya ve Anadolu
mitlerinde ortaya çıkan Ana Tanrıça'ya eşlil eden Dumuzi,
Tammuz, Attis, Adonis gibileri Tanrı gigürlerinin gelişmişleridir.
Mısır ve Mezopotamya ile birlikte
özellikle Anadolu'dan başlayarak hakim olan tanrı kültleri
zamanla şehir tanrılarına dönüşmüştür. Ayrıca bu coğrafyada
daha çok göksel tanrı figürleri baskın olmuştur. Anadolu pagan
öğreti, medeniyet ve tapınakların merkezi konumunda olan
diyarların en önemlilerinden olduğundan üzerinde durulması
gerekiyor. Hem canlandırılması tasarlanan New Age İnanç akımları
gereğince pagan diyarlarına atıfta bulunulmasından kaynaklanıyor.
Irak işgal edildiğinde ve Suriye iç savaşa sürüklendiğinde
tarih öncesi dönemlere ait önemli bulgular askeri uçaklarla
kaçırılmıştı.
Hem de bunu şu şekilde
yorumlayabiliriz. İnsanın doğduğu dönemle ölmeye yaklaştığı
dönem oldukça benzerdir, yardıma muhtaç, hassas, iradesine hakim
olamayan. Toplumsal bakımdanda toplumların doğmaya başladığı
coğrafyalar ile son bulmaya başlayacağı coğrafyalarda benzerlik
gösterecektir. O halde paganik dönemlerin yıldızları Mezopotamya
olduğu kadar Anadolu'nun da yeni çağ, yeni savaş ve kaotik düzen
ve son bulmanın ya da yeni dönemin yeni sistemin yaşanacağı
hinterlandlardır.
Anadolu
yani Küçük
Asya denilen
bölge yüzyıllar boyunca, farklı medeniyetlere ev sahipliği
yapmıştır. Bu bölge, Asya kıtasının en batısında Ege,
Karadeniz ve Akdeniz arasında kalan bir yarım adadır.Daha
açık bir şekilde; kuzeyde Karadeniz, güneyde Akdeniz, batıda Ege
Denizi ve kuzeybatıda Marmara Denizi’nin çevrelediği bir
alandır. Günümüzde ise Türkiye’nin Asya kıtasında yer alan
kısmına, Anadolu adı verilmektedir. Anadolu’nun konumu sebebiyle
tarih boyunca, birçok medeniyet burada yaşam alanı bulmuştur.
Anadolu’nun
jeopolitik konumu farklı uygarlıkların yaşamasına olanak
sağlamıştır. Verimli toprakları tarım yapmaya ve hayvancılığa
elverişli iken, olumlu iklim şartları da insan yaşamı için
ideal olmuştur. Ayrıca önemli ticaret yolları üzerinde bulunması
sebebiyle de, çok sayıda kültürü tanımış ve etkisinde
kalmıştır. Bu yüzden de Anadolu için “medeniyetler
beşiği” ifadesi
kullanılır. O dönemde yaşanan gelişmeler, adetler, gelenek ve
görenekler bugün bile bizlere yansıtılmıştır. Biz bu zengin
kültürü yaşayan en şanslı kişileriz belki de. Çünkü bu
coğrafyada yaşıyoruz, dahası bu toprakların ev sahibi
konumundayız. Anadolu her zaman Türklerin anayurdu olmuştur.
Anadolu’da
tarih boyunca çok sayıda uygarlığın doğduğundan bahsettik. Bu
uygarlıkların geneli krallıkla yönetilmekteydi. Çok tanrılı
dine inanan Anadolu medeniyetlerinde halk; tüccarlar, köylüler,
köleler ve asiller olarak sınıflandırılmıştı. Anadolu’da
kurulan medeniyetler arasında; Hattiler, Hititler, Frigler, İyonlar,
Lidyalılar, Urartular, Sümerler, Akadlar, Babiller, Asurlular,
Persler, Bizanslılar, Romalılar, İskender İmparatorluğu ve
Türkler bulunmaktadır.
Yani
düpedüz kutsal metinlerde atıfta bulunulan uygarlıkların en
önemlileriydi.
Tapınaklar
Hellenistik
Dönemde Arkaik Çağdan bilinen Ephesos Artemis ve Didyma Apollon
gibi büyük dipterosların inşası sürerken yeni tapınaklar da
yapılmaktadır. Dor ve Ion düzenleri İÖ.4.yüzyıldan
Hellenistiğe gelişmekte ve Ion düzeni içinde Korinth
başlıkların belirlediği
yeni bir düzen yaygınlaşmaktadır.
Dor
düzeni Hellenistik Dönemdeki Anadolu tapınaklarında önem
kazanmıştır. Arkaik Dor öğelere oranla Hellenistik öğeler daha
yüksek ve ince biçimler almıştır. Sütunlar ince ve uzun ,
boşluklar daha küçük ölçüdedir. En önemli ayırım sütun
eksenleri arasındaki triglif ve metop sayısının artmasında
görülür.
Prostylos
ve peripteros planlı Dor tapınaklarından Bergama yakınında
Mamurtkale ve Troia’daki Athena Tapınakları korunmuştur. Kentin
tanrıçası Athena Nikephoros için Bergama Akroplis terasında
İÖ.3.yüzyıl
başlarında inşa edilen tapınakta da Dor düzeni uygulanmıştır.
Hellenistik
Dönem tapınakları içinde Didyma’dan başka Klaros’taki
Apollon Tapınağı da kehanet merkezi olarak ün kazanmıştır.
Aynı zamanda Klaros Artemisi’nin de kutsandığı Dor düzenindeki
peipterosun inşası bütün büyük tapınaklarda olduğu gibi Roma
Çağı içlerine kadar sürmüştür.Bergama Yukarı Agorada
prostylos plandaki tapınağı ise Ion kaide ve sütun gövdesi
üzerinde Dor başlıklar ve triglif frizi Ion ve Dor düzenlerinin
uyumlu karışımından dolayı ilgi çeker.
Ion
düzenindeki tapınaklardan Sardes Artemis Tapınağı çeşitli
zamanlarda inşa edilmiş olup planı bir defada tasarlanmış
değildi.
Ion
düzeni Priene Athena Polias Tapınağında Klasik örneğe
ulaştıktan sonra Hellenistik Dönemde architrav üzerine figürlü
bir friz şeridinin yerleşmesiyle mimar Hermogenes’in
tapınaklarında gelişimini sürdürmüştür.
Korinth
düzenindeki tapınaklarda belirleyici özellik sütun başlıkları
olmuştur. Akhantus başlıkları ile bezenmiş başlıklar ,
İÖ.5.yüzyıldan
sonraki dönemlerde görülür. En eski örnek Bassai Apollon
Tapınağında bulunmuştur. Önceleri yapıların içinde kullanılan
bu tür başlıklar Helenistik Dönemde yapıların dışında
uygulanmışlar ve dört yandan da aynı görünümde olmalarından
dolayı , giderek Ion düzeni içinde iki cepheli Ion başlıklarının
yerini almışlardır.
Anadolu’da
Korinth Düzeni tapınakların en eskilerinden biri Kilikia’da
antik Olba kentindeki Zeus Tapınağı İÖ.3.yüzyıla
tarihlenir.İÖ.2.yüzyılda
Lagina Hekate Tapınağı ve daha sonra Roma Dönemi tapınaklarının
birçoğu Korinth Düzeninde inşa edilmiştir.
MAGNESİA
ARTEMİS TAPINAĞI
Hellenistik
Dönemde Anadolu’da inşa edilmiş Ion düzeni tapınaklardan
Magnesia Artemis Leokofryene’ye adanmış büyük pseudo
dipteros mimar
Hermogenes
proporsion
bilgisini uyguladığı bir yapıdır.
Sütun
alt çapının , sütunlar arsı genişlikle orantılı
değerlendirildiği tapınak planında Hermogenes yeni bir ilke
ortaya koymakta , dışarıdan dipteros görünümündeki pseudo
dipteros planda sütun ve duvar eksenleri çakışmaktadır.
Hermogenes mimari görüşlerini bir kitapta toplamıştı.
Vitrivius’un mimarlık üzerine yazdığı kitabın kaynakları
arasında Hermogenes önemli bir yer tutar ve onun fikirlerinden
büyük ölçüde yararlanmıştır.
Artemis
Tapınağı 41x67m ölçüsündedir. 8×15 sütunlu olup 9 basamaklı
krepidoma üzerinde yükselir. Yapı ana tanrıça tapınakları
geleneğine uygun olarak , ilk ayın doğduğu batıya yönelmiştir.
Vitrivius tapınağın Anadolu’daki yapılar içinde büyüklük
bakımından üçüncü geldiğini belirtmiştir , fakat araştırmalar
Didyma , Efes , Sardes Tapınaklarından sonra dördüncü geldiğini
ortaya koymuştur.
Hermogenes
tapınağın saçaklığına , architrav ile diş kesimi arasına
82cm yüksekliğinde bir friz yerleştirilmiştir. Tapınağı dört
yandan çevreleyen yaklaşık 175cm uzunluktaki bu frizin üzerinde
“Yunan-Amazon Savaşı” , bir örnek sahnelerle sürüp gider.
Savaşan Yunanlı ve Amazon sayısı eşittir. İkişer kişiden
oluşan gruplar büyük yer tutar. Savaşı kimin kazandığı belli
değildir. Kompozisyonun bütünü beli bir ölçü içinde , bir
örnek grupların sıralanması ile kurulmuştur. Önemli olan frizin
tümündeki gölge-ışık zıtlığı ile plastik , bezeyici bir
mimari öğenin yapının saçaklığına yerleşmesidir. Hermogenes
ile birlikte figürlü friz yapının dışında ve architravın
üstünde kurala bağlanarak kullanılmaktadır.
Alınlık
üçgeninde epifani için açılmış kapılar vardır. Tapınağın
önünde kurban töreni ile ilgili eskiye tarihlenen sunak tapınağın
İÖ.2.yüzyılın
2. Yarısında yapıldığını belirtmekte , ayrıca Hermogenes’in
yaşadığı zaman için ipucu vermektedir.
APOLLON
TAPINAĞI
Zaman içinde Brankhos soyundan gelenler 'Brankhidler' olarak anılmıştır. Bu soydan gelenler çok uzun yıllar boyunca Apollon Tapınağı'nın yöneticiliğini yapmışlardır. Bundan dolayı 'Didyma' asırlar boyu; 'Brankhidai', yani Brankhidler Ülkesi adıyla da anılmıştır.
Kazıbilimcilerin Ege'deki cennetlerinden biri olan Apollon Tapınağı, Apollo'nun kız kardeşinin adına yapılan Efes'teki Artemis Tapınağı'nın bir benzeri olarak inşa edilmek istenmişti. Sonuçta onlar ikiz kardeşti ve tapınakları da birbirinin aynısı olmalıydı. Eğer antik çağ mimarları bu amaçlarına ulaşabilmiş olsalardı, günümüzde belki de aralarında Didim'deki Apollon Tapınağı'nın da yer alacağı Dünyanın 8 Harikası'ndan bahsediliyor olacaktı
Rivayet
o ki; Apollon bir karşılaşmaları esnasında Aşk Tanrısı
Eros’la dalga geçmiş. Eros da intikamını almak için iki ok
yapmış. Bu oklardan biri aşka diğeri ise aşktan kaçmaya davet
ediyormuş. Oklardan birini Apollon’a, diğerini ise Daphne’ye
atmış. Apollon sonsuz bir aşkla Daphne’ye bağlanırken, Daphne
ise bu aşka karşılık vermemiş. Apollon, çok peşinden koştuğu
Daphne ile bir gün ormanda karşılaşmış. Ondan kaçan Daphne’nin
bir süre sonra gücü tükenmiş. Apollon’a teslim olmamak için
tanrılara yalvarmış. Doğa Tanrısı, yalvarışlarına kulak
vermiş ve onu oracıkta bir defne ağacına dönüştürmüş.
Apollon’un başındaki defne yapraklı tacı da bu aşkı
simgelermiş.
Tapınakta
ziyaretçileri karşılayan ev sahibi ise Medusa. Yunan mitolojisinde
yeraltı dünyasının dişi canavarı olan üç Gorgon'dan biriymiş.
Canavar ama o güzelliğiyle herkesi kendine hayran bırakan bir
ölümlüymüş. Athena’nın tapınağında yaşayan Medusa’ya,
Athena’nın sevgilisi Denizler Tanrısı Poseidon âşık olmuş.
Bir gün tapınakta ona zorla sahip olmuş. Bunu öğrenen Athena da
Medusa’yı biri ifrite çevirmiş, saçlarını yılana dönüştürmüş
ve gözlerine her baktığını taşa çeviren laneti yüklemiş.
Bununla da kalmayıp Medusa'yı Zeus’un oğluna öldürtmüş.
Zeus’un oğlu, Medusa’nın kafasını kılıçla kestiğinde,
Poseidon'la birlikte olduğu gece hamile kalan Medusa'nın cansız
bedeninden ikizleri Chrysaor ve beyaz at Pegasus yükselmiş.
Baktığını
taşa çeviren özelliği nedeniyle, antik dönemde büyük yapıları
ve özel yerleri kötülüklerden korumak için Medusa'nın kabartma
ve resimleri kullanılırmış. Apollon Tapınağı'nda da Medusa'nın
heykeline yer verilmek istenmiş ancak tapınak gibi bu heykel de
bitirilmemiş.
TEOS
DIONYSOS TAPINAĞI
Teos’taki
Dionysos Tapınağı kaynaklarda Hermogenes’in
inşa ettiği diğer bir yapı olarak geçer. Yerleşmenin merkezinde
trapez biçimli ve portikler ile çevrili bir alanın ortasında yer
alan yapı 6×11 sütunlu ve peripteros
planlıdır.
Hermogenes yapısında kurallı bir yer kazanan kabartma figürlü
frizinde Dionysos’un Thiasos’u seçilmiştir. İzmir Arkeoloji
Müzesindeki kabartmalarda Satyr , menad ve kentauroslar ikili
gruplar halinde birbirleri arkasına sıralanırlar. Dişi
kentaurosların da yer aldığı kabartmalarda figürler ellerinde
içki kapları tutmakta ve çeşitli müzik aletleri çalmaktadırlar.
Şarap tanrısının bayramına Musalar da katılmıştır. Elinde
asa tutan ve yarı uzanmış Dionysos , frizin anlamını tamamlar.
Figürlerin bacaklarındaki kısaltma , kabartmaların yüksekte
durması ile ilgili olup perspektif görünüşe uygundur. Ayrıca
gölge-ışık zıtlıkları ile Magnesia Artemis Tapınağı
Amazonamachi frizi gibi bezeyici ile vurgulanmıştır. Kabartmalar
İÖ.2.yüzyılın
2. yarısına , 135’lere
tarihlenir.
LAGINA
HEKATE TAPINAĞI
Stratonikeia
tapınaklarından biri olan Lagina Hekate Tapınağı , Magnesia’daki
Artemis Tapınağı ile çağdaş ve Hermogenes
özelliklerine
sahiptir. Korinth düzenindeki başlıkları ile , kentin dışında
bir kutsal alan içinde inşa edilmiştir.
5
basamaklı krepidoma üzerinde 8×11 sütunlu ve pseudo
dipteros plandaki
yapı Apollon Tapınağı ile benzerdir. Ancak pronaos önünde bir
sütun dizisinin eklenmesiyle anıtsal görünüş vurgulanmıştır.
Tapınağın friz kabartmaları İstanbul Arkeoloji Müzesinde
sergilenmektedir. Günümüze kalan levhalar , dört yanda ayrı
konuların işlenmiş olduğunu belirler.
Doğuda
doğum sahnesi anlatılmıştır. Hekatenin ya da Zeus’un doğumu
olarak tanımlanan bu sahnedeki diğer kişiler de Zeus ve Demeter ya
da Kronos ve Rhea olarak adlandırılabilir. Kuretler gürültü
yaparak doğumun duyulmasını engelliyorlar. Hekatenin mitolojide
doğum tanrıçası olarak da yeri vardır. Kundağa sarılı çocuğu
ya da taşı tutan figür tanrıçanın kendisidir. Frizin bu
yanındaki diğer levhalarda tanrılar ve kahramanlardan başka
kaynak Nympheleri , orman ve ırmak tanrıları , birçok akarsu ve
dağlarla Karia ülkesini tanımlıyordu.
Kuzeydeki
kabartmalarda iki ülke arasındaki anlaşmanın yapıldığı bir
olay sahnelenmiştir. Bu yere ait en önemli sayılan bir levha
üzerinde bir savaşçı ve bir amazon karşılıklı durmakta ve
birbirlerine bakmaktadırlar. Amazonun arkasında başındaki
kalathosu ile Hekate durur. Bu figür tüm ayrıntılar ile
Stratonikeia sikkeleri üzerindeki Hekate kabartmasına uymaktadır.
Sikkelerde tanrıçanın sol elinde meşale vardır. Friz
kabartmasında da elin biçiminden bu atribüyü tuttuğu anlaşılır.
Hem sikkelerdeki hem de friz kabartmasındaki Hekate figüründe
olasılıkla Hekate tapınağındaki kült heykeli örnek alınmıştı.
Bu
levhanın kuzey frizinin ortasında durduğu düşünülmelidir.
Yanlarda dizilen diğer levhalarda ise kadın ve erkeklerden oluşan
gruplar yer alır. Bunlar kişileştirilmiş ülke , ırmak , diğer
figürler ve kentleri temsil eden silahlı figürlerdir. Diğer bir
grupta “Olympos Tanrıları” toplanmışlar , ayrıca doğumla
ilgili bir adak hayvanı olan boğa kurbanı yapılmaktadır.
Batı
friz kabartmalarında tanrılarla gigantların yaptıkları savaş ,
Gigantomachi konusu işlenmiştir. Savaşa katılan tanrılar
atribüleri ile tanınabilmektedir. Kanatlı ayakları ile Hermes
Sopası ile Herakles , Poseidon ve Hekate , Apollon ve Artemis ,
diğer tanrılar Zeus , Hera Aphrodite , Ares , Hephaistos gigantlar
ile savaşırlar. Gigantların adları da bilinir , örneğin Zeus
ile Typhon , Apollon ile Ephialtes savaşmaktadır. Eğer batı
frizin bütün levhaları bulunsaydı olasılıkla 25 tanrı ve 27
gigant figürü yer alacaktı. Bu frize ait ancak 6 levha ele
geçmiştir. Lagina Hekate Tapınağı’nın batı frizinde Bergama
Sunağındaki Gigantomachi kabartmalarını göz önünde tutmak
gerekir. Başlıca motifler oradan alınmakla birlikte ayrıntılarda
farklıdır.
Güneydeki
friz kabartmalarında yerli tanrılar ve kahramanlar yer almış
olmalıdır. Stratonikeia’nın en yüksek tanrıları özellikle
Hekate bu friz üzerinde bulunmalıydı. Taht üstünde oturan tanrı
önde gelenlerden biri olmaktadır.
Lagina
Hekate Tapınağındaki figürlü friz Hellenistik Dönemin son
temsilcisi gibi görünmektedir. Bundan böyle tapınak frizlerinde
figürler kaybolarak yerlerini kıvrık dal ve yaprak motiflerine
bırakacaktır.
Bugün
dünyada anılan, bilimkurgu fantastik filmlerde isimleri çokça
geçen, heykelleri yapılan ve insanlığın kadim esas dini kaynağı
olarak gösterilecek olup bu kaynağın önemli figürleri durumunda
bulunan mitolojik tasvirlerin Anadolu Tapınakları ile iç içe
olduğu açıktır ve yeni düzen Türkiye olmadan kurulamayacaktır.
Paganizmin tasarlanarak ezoterik örgütlere kaynak olması ise çok sık karşılaşılan bir durumdur.İlk Kez 1921'de Ley Hatları kavramı ortaya atılmış yeni uygarlıkların ve yeni uygarlıklara ait mabed ve diğer yapıların bu hatlar üzerinde kurulduğu görüşü hakimdi. Ancak Druidlerin yaşadıkları bölgede pil malzemeleri bulunduktan sonra bu teori güncellendi ve bu hat çizgisinin enerji kaynağı olduğu iddiası geliştirildi. Artık Gül ve Haç örgütünden Tapınak Şovalyelerine kadar masonik ezoterik yapılanmalar bu hat güzergahında kazı çalışmaları, mabed inşaları ve ayinsel faaliyetlerde bulunacaklardır.
Keşfedilen hatların bir üçgen çizdiği belirlenmiş ve üçgenin tepe noktası Mısır'da yer alırken sağ yanı altında Kutsal Emanetlerinde yer aldığı Nemrut'ta bulunurken sol köşesi ise Truva'yı göstermektedir. Bu noktada düşünmek gerekiyor zira Türkiye'nin ezoterik örgütlerce keşfedilen fakat istihbarat birimlerince bile bilinmeyen bir hususu barındırdığı açıktır. Öncelikle Truva kelime kökeni olarak Üç Yer manasına geldiğinden Teslis'e atıf yapan bir tanıma sahiptir. Ancak mesele bu kadar sınırlı değildir. Çünkü Truva yıkıldıktan sonra göçler önce İtalya istikametine sonrasında ise Britanya'ya yönelmiş ve Truvalıların torunları bugünki Londra'yı var etmişlerdir. İngiliz Kraliçesinin Baş Druid olduğu bir öğretide Londra Türkiye bağı Druidler ve Truva kültü üzerinden kurulmaktadır. Bugünki İngiltere ve İngiliz monarşisinin iz düşümleri Türkiye'de bulunduğundan Birinci Dünya Savaşı esnasında İngiliz Donanması'nın Truva/Çanakkale'yi hedef alması kendileri açısından oldukça tutarlıydı.
Hrıstiyanlığın Doğduğu Topraklar
Hıristiyan
din önderleri, Hıristiyanlıkla ilgili tartışmalı konuları
aydınlatmak ve bir sonuca bağlamak için, tartışılacak konunun
önemi ve ilgilendirdiği bölge oranında büyük toplantılar
düzenlemişlerdir. Bu toplantılara "Konsey" ya da
"Konsil" adı verilmektedir.
Tartışılacak
konu, bütün Hıristiyanları ilgilendiriyorsa, "Genel Konsil"
yapılarak, bütün önemli kilise önderleri davet edilir. Eğer
tartışılacak konu, sadece bir bölgenin Hıristiyanlarını
ilgilendiriyorsa, o bölgenin kilise önderlerinin katılacağı bir
"Bölgesel Konsil" düzenlenir ve sorun tartışılır.
Genel Konsiller aynı zamanda Ekümenik Konsiller hüviyetindedir.
Antik Çağ Genel Konsillerinin tamamı bugünki Türkiye sınırları
içerisinde düzenlenmiştir:
I.
İznik Konsili (M. S. 325) :Bu konsil, büyük Konstantin
tarafından Arius'a karşı toplanmıştır. Bu dönemde Papa I.
Silvestre'dir. Bu konsil 20 Mayıs'tan 25 Temmuz 325'e kadar devam
etmiştir. İznik Sembolü, Baba (Peder) ile Oğul (İbn) arasındaki
tabiat eşitliğini (Homoousios) belirler. Ayrıca bu konsilde yirmi
karar kabul edilmiştir.
I.
İstanbul Konsili (M. S. 381): Bu konsil de İmparator I.
Theodose tarafından Macedonius'a karşı toplanmıştır. Devrin
Papası I. Damase'dir. Konsil toplantısı Mayıs'tan Temmuz 381'e
kadar devam etmiştir. Konsil Babaları, Kutsal-Ruhun Tanrılığını
kabul etmişler ve ayrıca dört karar oylamışlardır.
Efes
Konsili (M.S. 431): Bu konsil ise, İmparator II. Theodose
tarafından Nestorius'a karşı toplanmıştır. Devrin Papası I.
Celestin'dir. 22 Haziran'dan 17 Temmuz 431'e kadar devam eden beş
oturumda Konsil Babaları, Bakire Meryem'in Tanrısal Anneliğini
belirlemişlerdir ve altı karar oylamışlardır.
Kadıköy
Konsili (M.S. 451): Bu konsil de İmparator Marcien tarafından
İskenderiye'li Dioscore'ye ve monofizitlere karşı toplanmıştır.
Devrin Papası I. Büyük Leon'dur. 8 Ekim'den 1 Kasım 451'e kadar
devam eden onyedi oturumda konsil Babaları, kurtarıcı bir tek
şahsiyette iki tabiatı kabul etmişler ve yirmisekiz karar
oylamışlardır.
II.
İstanbul Konsili (M.S. 553) : Bu konsil, İmparator I. Justinien
tarafından toplanmıştır. Devrin Papası Vigile'dir. 5 Mayıs'tan
2 Haziran 553’a kadar devam eden sekiz oturumda Konsil Babaları
Nestorien'lerin "Üç Bölümü" olan Theodore'un şahsiyeti
ve eserlerini, Theodore'un, Aziz Cyrille ve Efes Konsiline karşı
yazdığı yazılarını ve Urfa'lı İbas'ın Theodore'u savunan ve
Cyrille'in itirazlarını reddeden mektubunu tel'in etmiştir.
III.
İstanbul Konsili (M. S. 680): İmparator IV. Constantin
tarafından toplanan konsil, Monothelism hareketini tel'in etmiştir.
Devrin Papaları Agathon (678-681) ve II. Leon (862-683)'dur.
Trullanum diye adlandırılan bu konsil 7 Kasım 680'den 16 Eylül
681'e kadar devam eden onaltı oturumda, İsa'da "Bir tek irade
doktrini "ni ve Papa Honorius'u telin etmiştir.
II.
İznik Konsili (M. S. 787): Bu konsil, İmparatoriçe İrene
tarafından İkonoklast Harekete karşı toplanmıştır. 24
Eylül'den 23 Ekim 787'ye kadar devam eden sekiz oturumda konsil
Babaları, Azizlerin resimlerine yapılan kültün meşruiyetini
kabul etmişler ve yirmi karar oylamışlardır. Not: Bu ilk yedi
büyük konsil, Katolik ve Ortodoks Kiliselerince "Genel
Konsiller olarak" kabul edilmektedir.
IV.
İstanbul Konsili (M. S. 869): İmparator I. Basile tarafından
toplanan bu konsil, Photius'u aforoz etmek için toplanmıştır.
Devrin Papası II. Hadrien'dir. 5 Ekim 869'dan 28 Şubat 870'e kadar
devam eden on oturumda konsil Babaları, Photius'u aforoz etmişler
ve yirmiyedi karar oylamışlardır. Ortodoks'lar tarafından
"Birleşme Konsili " adı verilen bir başka konsil ise,
yine İmparator I. Basile tarafından toplanmış 879 Kasım'ından
13 Mart 880'e kadar devam etmiştir. Bu konsil, yedi oturumda 869-870
Konsilinin kararını bozmuş ve yeniden Photius'a saygınlık
kazandırmıştır. Papa VIII. Jean da Photius'un yeniden itibar
kazanmasını kabul etmiştir. Fakat her iki konsil de Ortodoks
Kiliselerince "Genel konsiller" olarak kabul edilmemiştir.
Bir anlamda Hırıstiyanlığın güncel imanı esaslarının temelleri Türkiye sınırları içerisinde atılmıştır.
Protestan ve evanjelisler bakımından
Türkiye'nin önemi: Katolikliğin, Doğu Kilisesi ile 1054
yılında ayrılmasını izleyen asırlarda katoliklik yine bir
buhran yaşadı ve bu sefer Martin Luther protestan akımını
başlatmıştı. Protestanlığın uç ve tutucu kolunu oluşturan
evanjelisler için ise dört kanonik İncil'den Yuhanna İncil'indeki
kıyameti anlatan bölümü ise oldukça önemlidir. Yuhanna, İsa'nın
öğretisini mistik bir şekilde anlatmasından dolayı genelde
ezoterik örgütlerinde sembolü olmuştur. Yuhanna Patmos
Adası'ndayken inanışa göre Tanrı ona görünmüş ve ondan
gördüklerini, o anda olanları ve daha sonra olacakları yazmasını
istemiştir. Buraya kadar hrıstiyan teolojisiyle alakalı olan
gelişme bundan sonra Türkiye'yi ilgilendiren mahiyettedir. Çünkü,
Tanrı, Yuhanna'nın yazdıklarını isimlerini sıraladığı yedi
kiliseye göndermesini istemiştir. İşte bu yedi kilise bugünki
Türkiye sınırları içerisinde yer almaktadır. Yedi kiliseyi
anmadan evvel Yuhanna meselesi üzerinde durmamız gerekiyor. İsa
Peygamber çarmıha gerildikten sonra son dakikalarını yaşarken
ayağının dibinde Havarilerinden John ve Yuhanna bulunur. Yuhanna,
İsa Peygamberin annesi Meryem Ana ve Azize Mary Magdalena'yı son
anda orada bulunsunlar diye getirmiştir. İşte o anda, İsa başını
çevirir ve Yuhanna'ya annesini göstererek ''İşte senin annen'' ve
sonra da annesine ''işte senin oğlun'' der. O andan başlayrak
Yuhanna, İsa Peygamber'in emrini benimser, Meryem Ana'yı, Mary
Magdalena'yı yanına alarak tehlikeli hale gelmiş Kudüs'ten
çıkarlar ve Kıbrıs üzerinden Anadolu'ya geçerler. O dönemde
oldukça önemli bir ticaret kenti olan kozmopolit yapıdaki Efes'e
gelirler ve Bülbül Dağı'na yerleşirler. İşte Hrıstiyanlar
özellikle evanjelik itikatta olanlar için çok önemli bir şahsiyet
olan Yuhanna'nın bazilikası Efes'te bulunmaktadır. Bu bilgiden
sonra yedi kilisenin özelliklerine ve yedi kilisenin hangileri
olduklarına değinebiliriz. Söz konusu yedi kilise Anadolu'nun Asya
ilinde kurulmuş yedi topluluktur ve Rab tarafından melekler olarak
görülmektedir.
Efes Kilisesi: İlk sevgisini yitiren
kilisedir.
İzmir Kilisesi: Baskı gören
kilisedir.
Bergama Kilisesi: Dünya ile
uzlaşmıştır.
Akhisar Kilisesi: Örfe bağlıdır.
Salihli Kilisesi: Uyanıp uykuya
dalmıştır.
Alaşehir Kilisesi: Ruhsal uyanışı
anlatır.
Pamukkale Kilisesi: İmandan dönmüştür.
Görüldüğü gibi hrıstiyanlığın
hac merkezleri Türkiye sınırlarında yer almaktadır. Ayrıca yedi
kilisenin geçirdiği ruhsal evrelerin İsrailoğullarının
geçirdiği evrelere paralel olduğuna inanılmaktadır.
Türkiye'nin yıllar evvel başlattığı
GAP projeside evanjelik literatürde bazı otoritelerce Armagedon
yani Kıyamet Savaşının unsurlarından görülmüştür. Yoruma
göre GAP tamamlandığında doğudan gelecek milyonlarca asker
GAP'ın kuruttuğu Fırat Nehri Yatağından geçeceklerler ve
Armagedon başlayacaktır. İnanışta Armagedon'dan önce yedi melek
yedi bela tası taşımaktadır ve altıncı melek tası Fırat'a
boşaltacak Fırat Nehri kuruyacaktır. Hulasa Protestan Kilisesi
yetkililerinin belirttikleri görüşler aslında iman ettikleri
kutsal kitaplarından referans almaktadır.
İncil'de geçen hadiselerden biri de
Nuh Tufanı'dır. Yaradılış Bölüm 7'de anlatıldığına göre :
RAB
Nuh’a, “Bütün ailenle birlikte gemiye bin” dedi, “Çünkü
bu kuşak içinde yalnız seni doğru buldum.2-3Yeryüzünde soyları
tükenmesin diye, yanına temiz sayılan hayvanlardan erkek ve dişi
olmak üzere yedişer çift, kirli sayılan hayvanlardan birer çift,
kuşlardan yedişer çift al.4Çünkü yedi gün sonra yeryüzüne
kırk gün kırk gece yağmur yağdıracağım. Yarattığım her
canlıyı yeryüzünden silip atacağım.”5Nuh RAB’bin bütün
buyruklarını yerine getirdi.
6Yeryüzünde tufan koptuğunda Nuh altı yüz yaşındaydı.7Nuh, oğulları, karısı, gelinleri tufandan kurtulmak için hep birlikte gemiye bindiler.8-9Tanrı’nın Nuh’a buyurduğu gibi temiz ve kirli sayılan her tür hayvan, kuş ve sürüngenden erkek ve dişi olmak üzere birer çift Nuh’a gelip gemiye bindiler.10Yedi gün sonra tufan koptu.
11Nuh altı yüz yaşındayken, o yılın ikinci ayının on yedinci günü enginlerin bütün kaynakları fışkırdı, göklerin kapakları açıldı.12Yeryüzüne kırk gün kırk gece yağmur yağdı.
13Nuh, oğulları Sam, Ham, Yafet, Nuh’un karısıyla üç gelini tam o gün gemiye bindiler.14Onlarla birlikte her tür hayvan –evcil hayvanların, sürüngenlerin, kuşların, uçan yaratıkların her türü– gemiye bindi.15Soluk alan her tür canlı çifter çifter Nuh’un yanına gelip gemiye bindi.16Gemiye giren hayvanlar Tanrı’nın Nuh’a buyurduğu gibi erkek ve dişiydi. RAB Nuh’un ardından kapıyı kapadı.
17Tufan kırk gün sürdü. Çoğalan sular gemiyi yerden yukarı kaldırdı.18Sular yükseldi, çoğaldıkça çoğaldı; gemi suyun üzerinde yüzmeye başladı.19Sular öyle yükseldi ki, yeryüzündeki bütün yüksek dağlar su altında kaldı.20Yükselen sular dağları on beş arşın aştı. 21-22Yeryüzünde yaşayan bütün canlılar yok oldu; kuşlar, evcil ve yabanıl hayvanlar, sürüngenler, insanlar, soluk alan bütün canlılar öldü.23RAB insanlardan evcil hayvanlara, sürüngenlerden kuşlara dek bütün canlıları yok etti, yeryüzündeki her şey silinip gitti. Yalnız Nuh’la gemidekiler kaldı. 24Sular yüz elli gün boyunca yeryüzünü kapladı.
6Yeryüzünde tufan koptuğunda Nuh altı yüz yaşındaydı.7Nuh, oğulları, karısı, gelinleri tufandan kurtulmak için hep birlikte gemiye bindiler.8-9Tanrı’nın Nuh’a buyurduğu gibi temiz ve kirli sayılan her tür hayvan, kuş ve sürüngenden erkek ve dişi olmak üzere birer çift Nuh’a gelip gemiye bindiler.10Yedi gün sonra tufan koptu.
11Nuh altı yüz yaşındayken, o yılın ikinci ayının on yedinci günü enginlerin bütün kaynakları fışkırdı, göklerin kapakları açıldı.12Yeryüzüne kırk gün kırk gece yağmur yağdı.
13Nuh, oğulları Sam, Ham, Yafet, Nuh’un karısıyla üç gelini tam o gün gemiye bindiler.14Onlarla birlikte her tür hayvan –evcil hayvanların, sürüngenlerin, kuşların, uçan yaratıkların her türü– gemiye bindi.15Soluk alan her tür canlı çifter çifter Nuh’un yanına gelip gemiye bindi.16Gemiye giren hayvanlar Tanrı’nın Nuh’a buyurduğu gibi erkek ve dişiydi. RAB Nuh’un ardından kapıyı kapadı.
17Tufan kırk gün sürdü. Çoğalan sular gemiyi yerden yukarı kaldırdı.18Sular yükseldi, çoğaldıkça çoğaldı; gemi suyun üzerinde yüzmeye başladı.19Sular öyle yükseldi ki, yeryüzündeki bütün yüksek dağlar su altında kaldı.20Yükselen sular dağları on beş arşın aştı. 21-22Yeryüzünde yaşayan bütün canlılar yok oldu; kuşlar, evcil ve yabanıl hayvanlar, sürüngenler, insanlar, soluk alan bütün canlılar öldü.23RAB insanlardan evcil hayvanlara, sürüngenlerden kuşlara dek bütün canlıları yok etti, yeryüzündeki her şey silinip gitti. Yalnız Nuh’la gemidekiler kaldı. 24Sular yüz elli gün boyunca yeryüzünü kapladı.
Evanjelislere göre Nuh'un Gemisi,
İncil'de anlatılan hikayeden ibaret değildir. İncil olmasa bile
beş bin yıldan fazla bir zaman evvel dünyada sel fırtına
hadisesinin gerçekleştiğine dair pek çok kanıt vardır. Onlar
Gemi'de olduklarına inandıkları Felsefe Taşı ile bir tür metal
dönüştürücüde bulmayı düşünmektedirler. Nuh'un Gemisi için
işaret ettikleri adresi ise Türkiye'de ki Ağrı Dağı'dır. İlahi
projelerinin ayakları İsrail ve Ağrı'da bulunmaktadır. 2011
yılında Türk basınında da yer bulan habere göre Abd'li işadamı
David Mcgivern Ağrı Dağı'nda önemli kanıtlar bulduklarını
açıklamıştır.
''Evet İncil'de anlatıldığı gibi
iki büyük parçayı bulduk. Ağrı Dağı'nın zirvesinde yüzeyin
altında.''
15 Kasım 2017 Çarşamba
DİNLER ARASI DİYALOG FİTNESİNE KARŞI TÜRKİYE'NİN MİLLİ PROJESİ: GÖKSEL BİRLİK/TEOLOJİK MERKEZ TÜRKİYE
Dinler arası diyalog fitnesinin
günümüzdeki karşılığı İbrahimi Dinler tanımıydı. Buna
göre, kendisi Peygamber olan ve diğer peygamberlerin atası
konumunda bulunan İbrahim'e kitap verilmemiş olmasına karşın
Yaratıcı'nın emir ve buyruklarının tebliğ sorumluluğuna tabi
tutulmuştu. Tez, kitaplı semavi dinlerin kurucuları olan
peygamberlerin kan bağı olarak İbrahim'e, bu dinlerin ise içerik
olarak İbrahim'in tebliğ ettiği dine dayandığını
öngörmekteydi. Bir kişinin yaratıcıya imanı ve dinlerin ortak
değerlerinden oluşturulacak pratik ve evrensel bir din Yeni
Dünya'nın dini yani İbrahimi Din olacaktı.
Tek Din fikriyatı, İlluminantlığın
ve İlluminant aristokratlığının aracı olarak kurulan masonluğun
Tek Dünya projesiyle uyumluydu. Tek hükümet mevcutsa tek din
gereken inanç ihtiyacını karşılamak için yeterli olacaktı.
Günümüzde İbrahimi Dinler projesine inanmış insanların bir
kısmı iyi niyet ve samimiyetle bu tasarının elemanlarıda olsa,
Tek Din kavramı iddia edildiği gibi semavi bir anlam
taşımamaktaydı. Bu arada kitaplı dinlerin olduğu kadar, samimi
mitolojik tezlerinde semavi kapsamda değerlendirilmesini uygun
bulduk zira mitolojik ögeler tam manasıyla ''göksel'' olay ve
argümanlarla ilişkilidir.
Uygarlığın kökeninin dayandığı
kadim diyarlar arasında gösterilen Mısır'da Firavun IV.Amenofis,
Aşağı Mısır'da Tek Tanrılı Aton dinini var ettiğinde yerleşik
müesses nizamı kaybetmek istemeyen Amon rahipleri ve savunucuları
bu duruma savaş açtılar. Onlar çok tanrılıydı ve tanrılarının
en büyüğü konumunda ise Amon bulunmaktaydı. Her ne kadar
Amenofis yaşadığı süre içerisinde tek tanrı kavramından yana
duruşta gösterse ölümüyle beraber Aton ve müritleri hızla
tasfiye oldular. Aton dininin az sayıdaki rahipleri yer altındaki
mabedlere çekilerek dinlerini yaşadılar, yaşattılar ve dünyaya
hakim olacağı günü beklediler. Sonradan çeşitli kültürlerin
etkisiyle (özellikle cabirilik) Aton dini tek tanrı iddiasını
sürdürsede öz paganizmden saptı ve yapay paganizmin mamulü bir
tek tanrıya dönüştürüldü. Yunan medeniyetinde rol alan
filizofların Mısır mabedlerinde eğitimi bilindiğine göre
düşünürlerin eserlerinde işledikler tek tanrı fikri Aton'un
başkalaşım geçirmiş yapay paganist versiyonuydu. Yani bugün Tek
Tanrı kavramı böyle bir tarihsel gerçeği barınıdrmaktadır.
Modern siyasi manada ise Tek Tanrılı
Tek Dinin ön koşulu olan diyalog faaliyetleri katolik kilisesini
düştüğü buhrandan çıkartabilmek için tedbirler arayan Vatikan
ve dönemin papası 23. John'un ürünüydü. Bu papa hayatını
noktalayınca yerine geçen VI.Paul zamanında kavram giderek
kurumsallaştı ve Vatikan içerisinde Asya Dinleri, Hırıstiyanlık
Müslümanlık Masası gibi yapılanmalar meydana getirildi. Papa
Jean Paul'ün bir oldu bittiyle tasfiye edilmesi ile yerine getirilen
Papa II. Jean Paul zamanında ise Yahudilerede el uzatıldı ve 1985
yılında insanlığın kurtuluşu için Yahudi Hıristiyan işbirliği
temennisi açıklandı. Ayrıca Papa 1986'da Roma Sinagog'unu ziyaret
ederek tarihte ilk kez bu görevi yerine getirmişti.
Vatikan'ın bu çalışmaları diyalog
kavramının yalnızca bu katolik merkezler sınırlı kaldığını
göstermez. Yeni Atlantis olarak hayata geçirilen paganist masonik
devlet Abd'nin de bu projede yer aldığı diyalogçulara verdiği
destek ve himayeden bilinmektedir. Bu diyalogçulardan en etkinleri
olan Moon, Tahirül Kadri, Li Hongzi; Vatikan'da değil Abd'de
ağırlandı. Şu halde diyalog kavramı hususunda iki lobinin
egemenlik yarışının sürdüğü unutulmamalıdır.
Türkiye'de ki diyalog faaliyetlerini
ise 15 Temmuz 2016 askeri kalkışmasını yöneten Fetö
yürütmekteydi. Fakat bu yapının 2013 yılından itibaren legal
hükümeti tasfiyesine yönelik girişimleri halk nezdinde nefretle
karşılanmıştı. Fetö 2014 yılının Ocak ayında imza attığı
Mit tırları hadisesiyle silahlı bir örgüt olduğunu ilk kez
gösteriyor 2016 yılında ise bir askeri kalkışmayla Meclis'i
bombalayrak İşgal zamanında İngilizlerin bile yapmadığı
saldırıyı gerçekleştiriyordu.
Kalkışmanın bastırılması ile
Türkiye teolojik kulvarda da bir kazanım elde etti ve dinler arası
diyalog projesi açılmamak üzere kapatıldı. Fakat Gülen'in henüz
Türkiye'ye iade edilmemesi ve kanımızca iade edilmeyecek olması
diğer diyalogçuların halen Abd'de misafir edilmeleri bu projelerin
küresel ölçekte uygulanmak istendiğini göstermektedir.
Dinler arası diyalog kavramının
ülkelerdeki uygulayacıları illegalite ve silahla oldukça içli
dışlı olmuşlardır. Irak'ta Kesnizaniler ordu subaylarından
müridler devşirdikleri gibi, Pakistan'da Tahirül Kadri askeri
darbeyi desteklemiştir. Öyle ki Kadri yaptığı konuşmada
''Hükümeti tanımadığını ve yolsuzluk çetesi olduğunu
meclisin ise sirke döndüğünü'' belirtmişti. Bu zihniyetin iz
düşümü ise Türkiye'de Gülenistler tarafından uygulanmak
istenmiştir.
O halde buraya kadar ifade
ettiklerimizden şu sonuçları çıkartabiliriz;
Dinler arası diyalog tek din projesine
dayanmaktadır
Tek din olarak kastedilen yapay
paganist bir öğretidir
Yeni din yeni kurallar bu ise yeni
otoriteler belirleyecektir
Diyalogçular silahlı örgütlerdir
15 Temmuz'dan sonra Türkiye sayfası
kapatılan diyalog projesi tamamen Türkiye'nin aleyhinde olan bir
uygulamaydı. Lobilerin hazırladıkları bu projelere karşı
Türkiye kendi projesini var etmek zorundaydı. Buna göre Türkiye
Göksel Birlik / Teolojik Merkez stratejisini uygulamaya koymalıdır.
Türkiye'nin hiçbir dini inançla
sorunu bulunmamaktadır
Semavi dinler gibi doğal mitolojik
kavramlarda göksel tabiatlıdır. Doğal Paganizm, yapay paganizmin
anti tezidir
Kitaplı dinlerin ya da kadim medeniyetlere ait inançların yayıldıkları,
oluştukları, ya da kabuk değiştirdikleri topraklar bugün ki
Türkiye sınırları dahilidir.
Bu sebeplerle dinler arası diyalog
yalnızca insanlığı formatlamak için kullanılmayacak aynı
zamanda Türkiye'nin tarihi teolojik teostratejik ve kadim
potansiyelinide tamamen ortadan kaldıracaktı.
O halde Göksel Birlik/Teolojik Merkez
Türkiye stratejisi, dünyanın gözünü bir anda Türkiye'ye
çevireceği gibi her din ve itikattan milyonlarca insanın her yıl
Türkiye'ye akın etmesini sağlayacaktır. Bunun turizm
gelirlerinden öte Yumuşak Güç savaşlarında Türkiye'ye tarifi
mümkün olmayan bir avantaj kazandıracağı çok açıktır.
ONUR DİKMECİ
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
'KUBRA' ARACILIĞIYLA TEKNO DİN VE SEÇİLMİŞLİK OLGUSUNU YENİDEN DÜŞÜNMEK
Kübra, seçilmişlik, inancın önemli kavramları gibi konuların farklı biçimde analiz edilmesini gerekli kılmıştır. Yapım gerek dinler tarihi...
-
Sumerlerin Hibrit çocukları, her coğrafyaya yayılırken Truva ve Hazar üzerinden özellikle Avrupa’da Hanedanlıkları oluşturdular; H...
-
İnsanlar varlıklarının başlanıcından itibaren daha üst ve üstün varlıklara/varlığa inanma ihtiyacı duydular. Bu son derece insani güd...
-
ONUR DİKMECİ Bir din temellendikten sonra içerisinden mezheplerin ya da bu dinin öğretilerini taşıyan gnostik grupların çıkması kaçınılmazd...